Benim Devrimin!

Yayınlandı: 23 Temmuz 2022 / Genel

Benim devrimim… Bu bedende başlıyor.
Artık beklemiyor!
Benim devrimimin onaylanmaya ya da izne ihtiyacı yok!
Benim devrimim hayat buluyor çünkü tam da beklediğimiz gibi,
her bir muhitte, köyde, şehirde, kasabada, kadınların bir araya geldiği her yerde, öğrenci gruplarında, marketteki kadınlarda, otobüsteki o kadında hayat bulması gerekiyor ve hayat buluyor!

Benim devrimim, adım adım ve yumuşak ya da ani ve gürültülü olabilir!
Bilin ve şaşırmayın ki benim devrimim, tam şu an oluyor, çoktandır gerçekleşiyor olabilir!
Dolaplarda, çekmecelerde, midemizde, boğazımızda, ta içimizde, bacaklarımızda, meme uçlarımızda çoğalan hücrelerimizde ve dolup taşan memelerimizde bulunabilir bu devrim!
Benim devrimim, bacak aramda davul misali atan, ritmik, doyumsuz bir nabızla daha da büyüyüp genişlemektedir her an!

Benim devrimim, bu uğurda ölmeye hazırdır!
Ve sınırsızcasına büyük, korkusuz, devasa yaşamaya!
Benim devrimim, ataerkil denen bu acınası ve yapay zihinsel algıyı parçalayıp atmaktadır!

Tüm kadınlardan benzer birkaç adımla ortaya çıkmaya başlasa bile, benim devrimim merkezi bir otorite tarafından düzenlenmeyecektir!

Benim devrimim illa ki şiddet yanlısı değildir ama kendisinden her an yeni bir şeyler doğurma kapasitesi olan ateşli direniş gösterileriyle dolu tehlikeli sularda yüzmekten de asla geri durmayacaktır!

Benim devrimim bu bedende yaşar…
Her tür kadın düşmanı saldırı tarafından güçsüz düşürülmüş bu kalçalarda,
yoksunluk, kıtlık ve zulümle zorla sessizleştirilmiş bu dudaklarda!
Benim devrimim…
Bağlantılar kurar, tüketip yok etmez!
Çıkarlar ve sömürü üzerine değil, aşk ve gerçek, sağlıklı, karşılıklı tutkular üzerine inşa edilmiştir!
Benim devrimimde… En derin, en gerçek orgazmlar vardır, metalaştırma ve mülkiyet değil!

Benim devrimim, doğal olandır, hakiki olandır, doğadan gelir, doğa içindir ve doğa sayesinde dirilir!
Doğanın kutsallığının katmanlarını, doğayı sömürmek için delik deşik etmeye, bozmaya, yakmaya, kirletmeye başladığımız an kendi ruhumuza ve geleceğimize zulmediyor, onları mahvediyor, onlara işkence ediyor olduğumuzu bilir benim devrimim!

Benim devrimimde…
Tabiatın hint inciri, selvi, çam, kalyan, meşe, kestane, dut, servi, çınar ağaçlarının önündeki çamurlu topraklara bedenlerimizi sere serpe yayıp teslim etmekten çekinmeyiz…
Ve hiç gocunmadan, büyüleyici sarı kuşların, kızıl-mavi gün batımlarının, insanın kalbini yerinden çıkaracak güzellikteki mor begonvillerin ve turkuaz denizin önünde saygıyla eğilmekten de!

Benim devrimim,
annelerin, hemşirelerin, hizmetçilerin, temizlikçilerin ve dadıların ayaklarının altını seve seve öper… Şifacıların, kendisi hayat olanların ve hayat verenlerin ayaklarının altını da!

Benim devrimim, her “gerçek” kutsalın önünde dizleri üzerindedir ve onunla akar, onunla, ‘O’na dua eder.
Sömürünün ve zulmün yüklediği ağırlıkları başında, sırtında ve yüreklerinde taşıyanların önünde eğilir benim devrimim!
Benim devrimimi, terk edilmişler, zulüm görmüş, sömürülmüş ve yüz üstü bırakılmışlar yaşatacaktırlar!
Benim devrimimin şahsına münhasırlara ihtiyacı vardır, çirkin kutulara hapsolmuşlara değil!
Benim devrimim,
baş belası olarak etiketlenmişlere, şefkatli ve gerçek anarşistlere, hak savaşçılarına, şairlere, şamanlara, cinselliği gerçek doğasıyla bilen ve dünyayı bu aşktan inşa etmeye hazır aşıklara,
oyunculara, şakacılara, gizemli seyyahlara, ince ip üstünde yürüyebilenlere, yapay sınırları aşmaktan çekinmeyenlere, çok uzaklara, çok yükseklere, çok derinlere varmaktan ve çok hissetmekten çekinmeyenlere
bel bağlar, sırtını dayar.

Benim devrimim…
Hiç beklenmedik zamanlarda ve hiç beklenmedik şekillerde ortaya çıkıverir!
Toy değildir ama mucizelere inanır ve mucizeleri gerçek eder!
Kategorize edilemez, etiketlenemez, damgalanamaz, hedef gösterip durdurulamaz… Hiçbir kısıtlı şeye indirgenemez!

Benim devrimim…
İlham verir, sizi kalıplara sokmaya kalkmaz!
Hikmetin ve mest eden bir neşenin elinden çıkar benim devrimim!

Benim devrimim… Dinlemeyi gerektirir.
Hepimiz nereye gittiğimizi iyi bildiğimiz halde merkezi bir otoriteye hiç mi hiç ihtiyaç duymaz benim devrimim!
Her yerde, eş zamanlı ve her an ortaya çıkıp durur!
Nerede yaşıyorsan oradadır, her yerdedir!

Benim devrimim, bize kakalanmış tüm yapay, çirkin ayrımcılıkların, hak ve adaletin yolundan şaşalım diye dikkat dağıtma araçları olduğunu iyi bilir!

Benim devrimim…
Kendinle, kendi merkezinde, dingince kalabilmeyi, akışta olabilmeyi ve gözlerime bakıp içime dalabilmeni gerektirir.

Haydi, sen de öyle durma artık…
Vaktidir…
Sev!

^^

İyisi mi sen sev beni.

Yayınlandı: 17 Nisan 2022 / Genel

https://youtu.be/9KioWmxSDWc

Sevilmeye yakışıyorum,yalan mı bak yüzüme
Yüzümde aydınlık,gözlerimde umut,neşe
Sözlerim insanın kalbine sevinç bırakır
Sesim dinginlik,ferahlık…
Susmayı bilirim dinlemeyi konuşmayı da
Her bir halt var bende
Şarkı da söylerim hem,utanırım da
Sevilmeye yakışırım ben
Sen ancak beni sevince güzel olursun
Iyisi mi sev sen beni. 

Bu kadar.

Yayınlandı: 12 Ocak 2021 / Genel

’Baba bana muz alır mısın?’’ dedi. Adam sessizce ‘’Söz kızım para kalırsa bu hafta alacağım sana’’ deyip ilerledi, ama tam arkasındaki beni farketmedi. Pazarcı abiye dedim ki “Bu adam ile çocuğuna iyi bak. Şimdi 2 kilo muz tart. Birazdan senin tezgahın önünden geçerse ve durup muz almazsa abi diye seslen. Sonra ona ” Hani geçen hafta bozuk yok diye para üstü verememiştim ya. İstersen muz vereyim, helâlleşelim” diyeceksin. O baba çocuğun yanında rencide olmasın. Ama canı muz çekmiş, aklında kalmasın. Eğer böyle yaparsan hem sevaba girersin, hem de bereketlenirsin. Söz fazla fazla vereceğim, 10 kilo da ben alıp götüreceğim. Şimdi ben arka taraftan sizi seyredeceğim… Abi kızını diğer tarafa almış, geçiyor. Kızı muz tezgahını görmesin istiyor. Pazarcı abi tam da dediğimi yaptı. O küçük kız o poşeti babasına bırakmadı, kendisi taşıdı. Aslında babası anlamıştı. Pazarcı bir hayır yapmak için bu oyunu tasarlamıştır diye sanmıştı. Başı önde yürüdü gitti. Son bir defa dönüp sessizce gözleri ile teşekkür etti. Pazarcı abiye uzattım parayı almadı. Gözyaşlarını saklamak için arkasına bakmaktaydı. Birini mutlu etmek bu kadar kolaydı. Ama bütün mesele aynı zamanda da babayı utandırmamaktı. Çok şükür bu da kısmet oldu. İçimiz huzur ile doldu. Aslında 7,5 TL idi kilosu. Ama işte olmayınca olmuyordu. Ama en çok beni etkileyen bir tane yemek isteyen kızına ‘’Evde ye kızım, belki alamayan vardır; olur mu? ‘’ diyen baba oldu…

Bir hayirli sabahini aliriz, musaitsen.

Hayalden ibaret olacakti zaten.

Depresif Şizofreni.

çay içeceğiz,
-en çok bunu arzuluyorum-
sohbet edeceğiz,
kitap okuyacağız,
göğsüne yatacağım,
film izleyeceğiz,
hüzünleneceksin,
saçlarını okşayacağım,
öpüşeceğiz,
sevişeceğiz,
gezeceğiz,
akşam yürüyüş yapacağız,
sabah, sen bana kahvaltı hazırlayacaksın
-genelde ben bize özel kuracağım masayı-
kapıdan uğurlayacağım işe,
arkana baka baka çıkacaksın evden,
gözün bende,
aklım sende,
birlikte yaşayacağız,
tam anlamıyla yaşayacağız
ya da
hiçbiri…
gelmeyeceksin,
beklemeyeceğim,
hepsi bir hayalden ibaret olacak,
düş olarak kalacağız…

E.K

View original post

Taze ciceklenmis bahar, ayaza kesti.

Yayınlandı: 14 Ağustos 2020 / Genel
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Kadınlar her şeye ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya… En az erkekler kadar yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir. Ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe! – İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. Yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri buğulanır kadının sonra.
Ağlamayacağım, der içinden. Ama engel olamaz işte. Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli… Ve kadın ağlar; hem de çok!Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağı bilir kadın; o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla, daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü. Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler. İçlerindeki zehirdir onları öldüren! Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki! Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları. Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar. Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı… Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür. Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden. Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan… İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; hepsi kariyer derdinde olan. Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar. Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar. Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların.E.. o zaman niye sarılsınlar ki! Niye sarılalım ki! Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur. Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır. Bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır. Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır. O da kim, ne diye sormayın artık. Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü! 

geçenlerde bir kadın seve seve ayrıldı yine ayrılırken adamın söylediği şey şu bu ayrılık seni olgunlaştıracak üzülme olurmu seni çook seviyorumm.Ama olmuyor işte yapamıyorum..nedir ki bu ne demektir ..ne sanar ki bu adamlar kendilerini ..kendileri birer olgunluk abidesi midir ki..nasıl ne olarak adlettiler ki kendilerini bu olgunlaştırma merasimlerine hiç usanmaksızın hiç farketmeksizin tüm adam(!)lar ev sahipliği yapar…nedir ki bu şimdi..nedir bilir misinizz ..ya da bilmeyiverin ne olacak aa tabi zira yoksa bu hayata olgun kadın salınımı kesilir yazıktır yeni adam olacak çocuklara ne yaparız mazallah..

kendine sarıl..sarıl sıkı sıkı bırakma..belki boğarsın boğulursun kollarının arasında…

Yayınlandı: 26 Temmuz 2020 / Genel

Sorun, kadını objeleştirmeye kalkmaya cüret edebilmendir, bu objeleştirmeyi negatif ya da pozitif yönde yapman değil.
Yani, ay kadın çiçek, ay ne değerli, ay ne güzel, ay anamız-bacımız, ay başımızın üstünde falan demelerin de aynı boktanlığı taşıyor.
Sen kimsin ya? Sen kimsin?
Sen kendini ve o saçmasapan varlığını özne yapma, kadını da değer verebileceğin ya da vermeyebileceğin bir obje olarak lanse etme gibi delüzyonel hakları nasıl buluyorsun kendinde? Kendini bilmez ayaklı patoloji seni, hanimiş de hanimiş.
Senin kadına herhangi bir değer biçme, kadını başının üstüne, sağına, soluna, altına falan koyma, ah kadın diyince aklıma şunlar bunlar geliyor diye kadına güzellemeler ya da kötülemeler yapma hakkın yok. Senin öyle bir erkin yok.
Senin iyi ya da kötü bir tanımı, pozitif ya da negatif bir algıyı, düşük ya da yüksek bir puanı kadın(lar)a taşaklarından sallayıp sallayıp yapıştırma hakkın yok, mercimek akıllı, kompleks abidesi zavallıcım benim.
Bu delüzyonel tanımlamaları, puanlamaları, sırf (bir erkek olarak) hiçbir kadın tarafından doğal olarak seçilemeyen ve talep görmeyen bir obje olduğun gerçeğini gizleyip odak kaydırmak için yaptığını sanki biz bilmiyoruz. seni 3 beyin hücreli evrim artığı seni. ilahi ya (:
“madem seçilemiyorum, bari kadını obje gibi yapıp kendimi özne gibi şey ediyim de ne tırışka, talep görmeyen bir obje olduğum gerçeğini gizleyebiliyim… cici cici de şeyler söyliyim, kadın çiçektir aman dünyanın bütün güzelliğidir, anamdır, bacımdırları falan diziyim de aman… tatlı tatlı objeleştiriyim, bu oltaya kesin gelirler… ben de yırtarım.”
seni mini çakal ya:d oltaya gelemedik, kusura bakma minnoşcan.d
uslu bi çocuk olursan seçilebilen bi obje olabilirsin bence, sen ordan yürümeye devam et minik oğlan.d

Yayınlandı: 26 Temmuz 2020 / Genel

Bilmiyorum bundan burda bahsetmiş miydim…
Etmiş olmam gerekir aslında…
Neyse, ediyorum.

Bu ataerkil, leş sistemin yapmaya çalıştığı birincil şeylerden biri,
seksi ve seksin gerçek anlamını çok hastalıklı bir şekilde hacklemek ve distort etmek.
Öyle bi özenle ve bilinçli yapılan distortion hareketi ki bu, tamamen kadını pasifleştirmeye, objeleştirmeye, yok etmeye yönelik.

Korkunç yöntemlerle (bu yöntemler psikolojik de olabilirler, ek olarak fiziksel de olabilirler) bastırılmamış, distort edilmemiş kadın cinselliği, ormanda 9867838369 ejderha gücünde ve açlığındadır, aslan, kaplan falan halt etti hani,
ona göre hesap et.

Cinsel dürtüleri uyanmaya başladığı andan itibaren bir kadın (ergenlik başladığı andan itibaren), seksi ister, arzular, talep eder, o 8754898058 ejderha gücündeki libidosunu doyurmak ister.

Fakat ataerkil toplum seksi, sadece kadının objeleştiği, pasifize olduğu, domine edildiği, hatta aşağılandığı ve acı çektiği bir şey olarak tanımlayıp, o şekilde servis ettiği için… Ve çevresindeki -özellikle de leş, aşağılık kompleksli- erkekler, kadının adeta yok edildiği bu leş pratiği seks diye kakalamaya dünden razı oldukları için…
Kadının elinde sadece iki seçenek kalır, ya kendisini pasifize ettiği, objeleştirdiği, submissive hale getirdiği, aşağılattığı bir şeyi yaşayıp cinsel dürtülerini doyurmaya çalışacak,
ya da hiç yaşamayacak. Yani bir erkekle yaşamayacak, kendi kendine doyuracak libidosunu.

Bak, 13-14 yaşında kız çocuklarından 53-54 yaşındaki kadınlara kadar yaptığınız şeye bak…
Kadınlara cinselliği, kendilerini yok eden bir şeymiş gibi kakalamaya, buna ortak olmadıklarında da türlü çeşitli, direkt ve indirekt psikoljik şiddetle saldırmaya çalışmalar…

İnanılmaz di mi?
Düşünebiliyo musun?
Varoluşun bana ilk olarak biyolojik, devamında ruhsal olarak verdiği en büyük hazzı (seksi), seksten başka her türlü şeye benzetip, kadının o leş, yok edici şeyi yaşamasını, talep etmesini beklemek.
İşin acı yanı… Bu şekilde başlayıp bu şekilde giden sözde cinsellik deneyimi, kadında yerleşiyor. Artık başka türlüsünü yani doğalını ve sağlıklısını ve gerçeğini düşünemiyor, hayal edemiyor ve talep edemiyor.
Tahrik ve haz mekanizmaları, neural pathwayleri patolojik şekillerde wired oluyor. Ve kadın gerçekten, kendi aşağılanışını, pasifize edilişini, objeleşişini, domine edilişini, yok edilişini talep etmeye başlıyor.
Bu bir travma tepkisi.
Patoloji.
Unnatural bi state.
Bu seks değil.
Bundan alınan (tıpkı bir insanı domine etmekten, objeleştirmekten, pasifleştirmekten, incinmekten alınan gibi) haz otantik, gerçek, sağlıklı ve kesinlikle cinsel bir haz değil.

Bir insanı travmatize edip, kendi yok edilişine icazet vermesi için kanlı bıçaklı türlüyolla beynini yıkayıp sonra da buna icazet verişini “kendi seçimi” diye etiketleyemezsiniz.
Hee kendi seçimi.

O gördüğünüz şey, o derin erkek aşağılık kompleksiniz yüzünden kanlı bıçaklı yok etmek istediğiniz kadınlara, çocukluklarından beri uyguladığınız beyin yıkama ve şiddetin sonucu. İçinde bir zerre kişisel seçim yok.

Hiçbir varlık, kendi pasifizasyonuna, dehumanizasyonuna, objeleştirilmeye, incitilmeye, yaralanmaya, yok edilmeye kendi isteğiyle icazet vermez.
HİÇBİR VARLIK.

Bir icazet ve istek görüyorsan, o toplumun indüklediği, zorladığı, şiddetin, beyin yıkamananın, travmaların sonucu bir pabucumun icazetidir.
Böylesi hileli ve bizzat kendi yarattığınız bir icazeti, bir kadını sömürmeye ve objeleştirmeye bahane olarak gördüğünüzde de, o patolojik, aşağılık kompleksinden geberen, zavallı ve kriminal hallerinizi zerre saklayamıyorsunuz haberiniz olsun.

Ama çok inanılmaz di mi.
Mesela bi şarkı dinlemek istiyorum, libidom tavan ve bu tavanlığa uygun, erotik, tutkulu falan bir şarkı açıyım diyorum.
Kadının saçının çekilmesinden, kıçına şaplak atılmasından bahsetmeyen, “give that bitch really good” falanlardan geçilmeyen, kadının striptiz kulübünde çalışıp yağlı, koca götlü, kokuşuk bir herif tarafından objeleştirilip sömürülmediği tek bir erotik şarkı, klip zırt zurt bulamıyorum. Bulamıyorumm.

Flörtün ve cinselliğin, yüzde 98 erkek tarafından çok toksik şekillerde başlatılmadığı, kadının hat safhada objeleştirilmediği, kadını yok eden leş cinsiyet rolleriyle bezenmemiş bir dizi, film, dergi, kitap bulamıyorum.

Kadını objeleştirmeyen bir reklam, fotoğraf, sektör bulamıyorum.

Nasıl sistematik ve organizesiniz.
Nasıl dört koldan, nasıl zavallısınız.

Kadın cinselliğinden, gerçek kadın cinselliğinden nasıl korkuyorsunuz.
Hani tanrıça gibi böyle. Saatlerce devam eden. Derin. Dönüştürücü. Orgazm üstüne orgazm hani. Tüm bedeni, ruhu saran.
Öyle 15 dklık kıçı yanmış sirk maymunu tepinmesiyle uzaktan yakından alakası olmayan hani.
Kesintisiz böyle. Aralıksız. Sınırsız. Devrimsel hani.
Nirvana hani. Fenafillah hatta.
Bir olunan hani. Hiç olunan. Kelimelerin tarif edemeyeceği hazlar hani. Bitmeden. Tükenmeden.

Ya Youtube’da böyle ezoterik (güya) videolar var mesela, yok cinsellik tarzın, yok fantezilerin… Arkadaş bdsm, şaplak, saç çekme, boğaz sıkma, pasifize etme-edilme zırvaları içermeyen bir tane SEKS konuşması yok.
Pornolara falan zaten değinmiyorum bile ama bunlar da tam olarak porno kültürünün yansıması. Porno kültürü, sadece pornolarla sınırlı kalmıyor işte, adı üstünde “kültür”.
Sana seks diye bunlar kakalanıyor.
Bunlar seks değil ki, minnakım. Seks olan, seksle ilgili, sekse dair, seksin temsil ettiği ne varsa, bunlar onun 180derece zıttı.

Biliyorum, bak ne kadar özgür artı ne kadar na-mutaassıbım ayağına bu oltaya geldin.
Cinselliğin bastırıldı, sen de inadına dibine vurucam dedin ama dibine vurduğun şey cinsellik değil işte, kendi yok edilişin.
Ataerkinin nasıl sinsi bir oyunu ya.
Gel de delirme.

Öyle dibine vurulmuyor.
Aşkla dibine vuruluyor cinselliğin. Şefkatle vuruluyor. Tantrik pratiklerle vuruluyor, taoist pratiklerle vuruluyor. İnsanlığını kaybetmeden, pasifleşmeden, objeleşmeden vuruluyor. Kamasutrayla vuruluyor. Güç dengesizliği olmadan, patolojiler olmadan vuruluyor. Sen bir kadın olarak bir gecede en az 50 orgazm olmadan o gece bitmediğinde vuruluyor.

Neyse Allah’tan ben burdayım. Çok şeyi düzeltmeye geldim.
Kanını, irinini, pisliğini, patolojisini her şeyini gördüm geldim.
Allah’tan ben geldim.

Dort temmuzlar, hosgeldiniz.

Yayınlandı: 04 Temmuz 2020 / Genel

 

Sağlıklı insan ilişkisi kurmakla ilgili şunları bilmen lazım…

Bir insanı, kendi içsel problem ve komplekslerin yüzünden pasif agresif şekillerde iğneleyip, kırıp sonra da onun bunu sineye çekmesini bekleyemezsin.
Hiç kimse sineye çekmez, halı altına süpürürler.
Halının altına süpürülen şeyler kaybolmazlar, birikir, pot yaparlar… Daha da birikir, daha da pot yaparlar. Olur olmaz yerlerde onlara takılıp düşersin…
Gerçek mevzuyu konuşmadığınız için, dolaylı dolaylı yerlerden düşersin.

Sizin insan ilişkilerinizin dinamikleri işte hep böyle… Böyle kompleksli, böyle yaralı, böyle pasif agresif, böyle iğneleyici, böyle yüzeysel, böyle içindekini açmaya korkar, böyle içine atar, böyle başka başka yerlerden patlar…

Gel ben sana bir de benim dinamiğimi anlatayım.
Pasif agresiflikten, kendi komplekslerini projekte edeceksin diye götün başın oynayarak yaptığın sinsi iğnelemelerden tiksinirim.
Bunları gördüğüm yerde tanırım, asla içime atmam, asla halı altına süpürmem. Asla aynı yavşak, götü başı oynayan, korkak ve sinsi tondaki pasif agresif iğnelemelerle cevap vermem…
Ne yaparım?
Otururuz, konuşuruz.
Otururuz, senin bu yavşaklığı yapmana sebep olan yaralarına ineriz, onlara olanca yumuşaklığımla dokunurum, iyileşmeleri için elimden geleni yaparım. Kendine bile söylemekten korktuğun şeyleri ben duyarım. Ben anlarım. Onlarla yüzleşmen ve iyileşmen için elini tutarım. Seni anlarım. Seni desteklerim. Seni severim. Şefkatimi görürsün. Anlayışımı görürsün.
Yaralarının acısıyla bana saldırıp beni kırmaların için özrünü dilersin, gönlümü alırsın, affediciliğimi görürsün.

Ha yok bunları yapmaya gücün ve cesaretin olmadığı için tutmak istediğin yol, dönüp kendine bakmaktan kaçınmak ve aynı pasif agresiflik, kahpelik, sinsilik ve göt baş oynamasıyla saldırganlaşmaya devam etmekse…
Ne yapalım, orada da günah benden gider (:

Kadife eldiven içinde demir yumruğun güzelliği de bu biliyor musun? Eğer tuttuğun yol sarılmak, sevmek falansa, kadife kadife, yumuş yumuş bir şeyle karşılaşıyorsun.
Tuttuğun yol saldırmak, vurmak, tekmelemek, yumruklamaksa, o demir yumruk senin o yavşak ellerini kollarını, ayaklarını kırıp, un ufak edip atıveriyor.

Sana bağlı anlayacağın ^_^

Vakti zamanında yazmıştım
“I never play dirty. Unless you’re a piece of dirty shit… Then, the game itself becomes dirty simply because you’re in it”.
Sen pislik olma, oyunumuz temiz kalsın, basit.

Hayır bir de huy, biliyor musun… Radarıma takılacak kadar kaşınmış hiç kimseyi, kadife eldiven içinde demir yumruğun derslerinden geçirmeden bırakmam.
Kaçışı da yok.

Sağlıklı olmayı öğreneceksiniz. Ama kırılarak, dökülerek, ama yumuş yumuş… Öğreneceksiniz. Nokta.

İstikrarlı hayal, hakikattir.

Yayınlandı: 24 Mart 2020 / Genel

Üstüne konusacak çok sey var lakin ‘saykodelik rock ‘ ın dibi, murat mentes kafası dere gibi akar, dertte yüzeriz… diyerek geçiştirerek, buraya bırakayım bi.