+ İsminiz ne?
– Şaban.
+ Ay ne değişik isim
– Yoo doğduğumdan beri aynı, hiç değiştirmedim bunu.
😀
+ İsminiz ne?
– Şaban.
+ Ay ne değişik isim
– Yoo doğduğumdan beri aynı, hiç değiştirmedim bunu.
😀
Benim için üzülme, onu da beceremiyorsun zira.
mutsuzluktan söz etmek istiyorum
dikey ve yatay mutsuzluktan
mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor
biz giz dolu bir şey yaşadık
onlar da orada yaşadılar
bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak
en başta mutsuzluk elbet
kasaba meyhanesi gibi
kahkahası gün ışığına vurup ta
ötede beride yansımayan
yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
öbürünün bir kadından aldığı verem
bütün işhanlarının tarihçesi
bütün söz vermelerin tarihçesi
sevgim acıyor
yazık sevgime diyor birisi
güzel gözlü bir çocugun bile
o kadar korunmuş bir yazı yoktu
ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
gemiler gene gelip gidiyor
dağlar kararıp aydınlanacaklar
ve o kadar
tavrım bir şeyi bulup coşmaktır
sonbahar geldi hüzün
kış geldi kara hüzün
ey en akıllı kişisi dünyanın
bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse
eylül toparlandı gitti işte
ekim falan da gider bu gidişle
tarihe gömülen koca koca atlar
tarihe gömülür o kadar..
T.U
Rüzgarlı bir havada, köşeyi dönerken rengine hasta olduğum kırmızı arabanın aynasına bakacağım diye durduğumda, aniden hızlanması üzerine saçımın aynanın kenarına takılmasını ve süründürmeden kafamı koparmasını hayal ediyorum…
Aynen böyle olmalı
Sen duymalısın cenaze haberimi
dönmelisin İstanbul’a…
Kaldırmalısın başını o kadının koynundan!
Zaten Antalya çok sıkıcı bir şehir,
insanı da öyledir!
Ne buldun bir türlü anlamadım ya!
neyse…
Mezarlığın kapı kenarına sinip anarsın bizi, geçmişimizi ,
yabancı gibi uzaktan,
yer yer gülümsersin gözyaşlarını silerek!
Annem seni farkeder, tokat falan atarsa kızma ona tamam mı?
Bir gün bile affetmedi terketmeni,
birkaç intihar girişimi,
birkaç bilek kesiği,
gece uykusuzluklarım
göz altı torbalarımın şişliği!
Halsizlik,
mide bulantısı.
epey uzun ayrılık sonrası listenin şeffaflığı!
ben affettim ama…
ama ne yalan söyleyeyim,
kırgınlığım az biraz içimi kurcalamakta!
Boşver,
Artık bir önemi yok ki bunun!
Ricamı kabul buyur :
beni unutma!
Birbirlerine ne hissettiğini soran çiftlere içten içe hayranımdır. “Hangi meyveyi seviyorsun?”, “Elma…” Bu diyaloğu herkes yaşar… Benim hayranlığım, o meyveyi neden sevdiğidir, o meyvenin tadının kişiye nasıl geldiğini, kişinin o meyveyi yerken içindeki sempatizmi neye benzettiğini merak ediyorum… Melekler Şehri filmindeki gibi. “Bana armutun tadını anlat…” . Çok hoş değil mi sizce de? Olanları konuşmuyorlar da olanların bireyde bıraktığı tesir üzerine uzun uzun sohbet ediyorlar ve şakalaşıyorlar. Güneş Doğmadan filmindeki gibi… En önemlisi de, birbirlerini dinliyorlar. Sorular öylesine sorulmuyor, cevaplar öylesine alınmıyor. Gerçekten merak ediyorlar birbirlerini ve karşısındakinin neler hissettiğini… Bu muhteşem.
Bırakıp gidemez insan; ayağına dolanan geçmişini.. nerede yaşarsa yaşasın, nefesini hep aynı şekilde alıp verir..
Gece göğe usulca dökülürken
omuzlarımda taşıdığım saçların kokusunu yaşıyorum
saçların, siyah gölge
gözlerin, pırıl pırıl bir çocukluktur
yanımdasın, mevsim bahar
kurtların sesi yükseliyor; dert değil
Allah var, biz yan yanayız
her şey geçer…
E.K
ben seni düşünürdüm aslında olur olmaz yerlerde
olur olmaz zamanlarda, en çok Eylül gelince düşünürdüm
Eylül’de sen dünyanın ağrısını kalbinde toplardın
ben seni düşünürdüm, ağrını seninle birlikte hissetmeye çalışırdım
elimi uzatmak isterdim , uzatamazdım anlıyorsun değil mi
istedim ama hep
hep istedim
elimi göğsüne koyup , geçti, demeyi…
^^
Somut olarak sevilmek, gösterilen hissettirilen bir sevilmek… Sevilmek isteği bastırıyor bazı zamanlar. Annem tarafından,dostum tarafından,yeni tanıştığım komşumuzun yeğeni tarafından, kardeşimin öğretmenleri sevsin,insanlar beni sevsin istiyorum,sözleriyle başımı okşasın,yeğenim sevsin istiyorum beni,gelsin yanağımdan öpsün, sarılsın, bir erkek tarafından sevilmek istiyorum… rol yapmadığım için, kendim olduğum için,bahaneler üretmediğim, dürüstçe konuştuğum için, beğenmediğime beğenmedim dediğim için, özlemediğimde sırf o seni özledim dedi diye ben de seni özledim demediğim için…yalan söylemediğim için… ara sıra kararsızlaştığım, köşeme çekildiğim için… yalnız kalmak istediğimde müsade istediğim için, habersiz bırakmadığım için, vefasız olduğumu en başta söylediğim için, kıyaslama yapmadığım için , yüzüne vurmadığım için… her şeyimle, sevilmek istiyorum. Kendim olduğum için çok fazla sevilmek istiyorum bazı zamanlar. Şımartılmak istiyorum. Bazı zamanlar oluyor öyle… Acılarımı saklıyorum çünkü, kimseyle paylaşmıyorum. Şişiyorum şişiyorum tıklım tıklım oluyor yüreğim. Kederimi içimde büyütüyorum durmaksızın… Sevilmek istiyorum sevilmezsem yere düşecekmişim,ölüyormuşum gibi… Sonra uyuyorum.
^^
Kendimi ikna etmekten yoruldum. Mutlu olduğuma ikna ediyorum,burası güzel bir şehir diyorum,burada her şey var,sonra insanları sevdiğime ikna ediyorum kendimi, onun kalbi temiz, bak o da aslında iyi biri diyorum, hayvanlardan deli gibi korktuğum halde,dar bir sokaktan geçerken karşıdan köpek geldiğinde ayaklarım geri geri gidiyor çok korkuyorum ama ikna ediyorum yine kendimi,üstüne üstüne yürüyorum,köpek yanımdan geçiyor,kalbim o dakikalarda atmıyor,yaşamıyorum ama ikna oluyorum,bu konuda çok başarılıyım… Özlüyorum , sonra aynalara rastlayınca yüzüme bakıyorum,diyorum ki “Bak yaşıyorsun,öleceksin,herkes senden önce ya da senden sonra bir şekilde gidecek. Özlemek hayatın bir parçası… Onunla yaşamayı öğren. Hem gayet rahatsın,ortam güzel…” Gülümsüyorum içtenlikle; Fakat faydasız. Yoruldum. Gerçekleri yok saymaktan yoruldum. Mutlu değilim oldu mu,burası güzel bir şehir değil,insanları sevmiyorum,onun kalbi kararmış,köpekten korkuyorum ve onunla karşılaşınca geri döneceğim oldu mu… Özlüyorum böyle süremez. Oldu mu? Ne değişti… Yoruldum. Kendim olamaz mıyım? Anladım ama…Dünya telaşı insanı kendinden ediyor.
^^